Günümüz ebeveynliğinde, eskinin geleneksel yanlışlarından kaçınmaya çalışırken neredeyse aynı yere hizmet eden bir tarafa savrulduğumuz konusuna da değinmek gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada, bazı popüler yanlış diye nitelendirdiğimiz ebeveyn yaklaşımlarının birkaçından bahsetmek gerekir. Bunlardan ilk olarak ‘travma’ kelimesinin günümüzde bazı yanlış kullanımlarının da getirdiği etkiyle ortaya çıkan ‘Eyvah çocuğumda travma oldu!’ endişesini ve bununla ilişkili bazı yaklaşımları ele alalım.
Öncelikle travma kelimesinin doğru tanımına bakmamız gerekir, travma örseleyici duygu olarak dilimize çevrilir. Örseleyici olaylar derin etkiler bırakır, kolay kolay unutulmaz, hatırladığımızda ilk günkü etkileriyle ortaya çıkar (duygu, düşünce ve beden duyumundaki tüm etkilerinin ilk günkü tazeliğinde ortaya çıkması ve bu etkilerin sürmesi). Ufak tefek pek çok olay psikolojimizi etkiler ama bizi etkileyen her olay travma değildir. Yıkıcı, sarsıcı, örseleyici olaylar travmadır yani bu olayların sonucunda içimizde neler olduğu, bunların bize olan etkisi travmadır ve dolayısıyla her olayın herkes üzerinde travmatik bir etki bırakıp bırakmayacağının da her birey için değişken ve biricik olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.
“Çocuğumu geçen emzirirken ekrana baktım, telefon geldi onu açtım konuştum çok kötü hissediyorum.” “Çocuğuma geçenlerde bir kez kızdım sesimi yükselttim, susar mısın artık dedim bunu nasıl dedim üç gündür uyuyamıyorum.” “Geçen gün çocuğum benimle oynamak istedi işim var şu anda oynayamam dedim berbat hissediyorum günlerdir özür diliyorum.”

- Uzman Psikolog
- Sümeyye Karaca
Ebeveynler olarak isteriz ki çocuklarımıza hiç hata ve yanlış yapmadan kusursuz bir ebeveynlik yapalım ama bunun gerçekçi olmadığını bilmemiz gerekir. Yaşamın doğası gereği kaçınılmaz şekilde çocuklarımızı ihmal edeceğiz, hata ve yanlışlar yapacağız. Bu, hayatın gerçek akışı içinde var ve olacak, asıl dikkat etmemiz gereken nokta ‘sürekli’ olup olmaması ve hatalarımızı onarmak konusunda çabalayıp çabalamamamız, üstümüze düşeni yapıp yapmamamız. Burası büyük önem arz etmekte. Sürekli olmayan, ihmal ve istismar kategorisinde olmayan şeyler hayata dairdir. Çocuğuyla gerçek bir ilişkide kalması gereken ebeveynler, sadece ve sadece bir şeyler okuyarak, bir şeyler duyarak ilişkide kalmaya çabalarken çocuğunun gözlerine bakıp orada gerçek hayatın içinde olan şeyleri kaçırmaya başlıyorlar. Orada olup her ne olduysa ilişkiyle, güvenle onarmakla devam etmek gerekir. Aşırılıklar ve uçlarda olmanın kendisi hem ebeveyne hem çocuğa zarar verecektir. Buralarda aşırı takılıp kalan ebeveyn, kötü hissederek kaçınılmaz şekilde iyi bir ebeveynlik yapamayacaktır.
Eskisi gibi olmayalım derken bir diğer savrulduğumuz tehlikeli uç ise çocuğu aşırı derecede ikna ederek, çok fazla ve uzun açıklamalar yaparak eyleme geçirmeye çalışmak. Yatması için, yemesi için, evden çıkması eve girmesi için, ekranı bırakması kitabı eline alması için hatta misafirlikten ayrılmak için daha artırabileceğimiz pek çok örnek için sürekli olarak her şeyi uzun uzadıya tüm detaylarıyla ince ince anlatarak ikna etmeye çalışıyoruz yavrumuzu. Çocukların doğasında uzun uzadıya cümleleri kelimeleri anlayıp, bu kelimelerle işlem yapıp onu kavrama yetisi henüz gelişmiş değildir. Bu yüzden eylemsel olmak, rol model olmak çocuk için daha etkilidir. Bilhassa sınır koyma konusunda da çocuğun anlayacağı düzeyde kısa ve anlaşılır açıklamalarla, şefkatli ve kararlı bir tutum yeterli ve sağlıklı olacaktır. Dikkat edilmesi gereken nokta katı ve kızgın değil, şefkatli ve kararlı olmaktır; bunları birbirinden ayırt etmek önemlidir.
Çocuğu sürekli ve aşırı derecede uzun uzadıya ikna etmek çocuğu bunaltacağı gibi; aşırı derecede ikna edilmiş çocuğun her zaman her yerde ve her koşulda bunu talep eden bir birey olma ihtimali yüksek olacaktır. Şöyle düşünelim; hep ikna olarak bir şeyleri yapmış çocuk bir süre sonra temel ihtiyaçları olan giyinme, soyunma için bile ikna olmayı bekleyecek. Okulda dersi dinlemek için, ders çalışmak için, ödev yapmak için herkesten ikna edilmeyi bekleyen bir çocuk yaşamının ilerleyen dönemlerinde de muhtemel ki bunun zorluğunu yaşayacaktır. Bu hayatı yaşarken ikna olmadan da bir şeyleri yapabilen tarafımızın gelişmiş olması gerekiyor. Çünkü gerçek hayat dediğimiz akışta ikna olmadan da yapmamız gereken pek çok şeyi, gereksiz bulduğumuz pek çok şeyi yürütüyoruz, bu yönümüzün varlığı ile de hayat devam ediyor. Özetle çocuğa anlayacağı düzeyde bilgi vermemiz, ona kısa açıklamalar yapmamız şart. Ancak her an ve her şeyi aşırı ikna ederek yapmamız çocuğun yararına ve faydasına olmayacaktır.
Çocuğa aşırı hizmet etmek ve çocuğu aşırı koruyup izole etmek konuları ise diğer riskli uçlardır. Çocuklarda yerinde ve dozunda gelişimsel zorlantıların deneyimlenmesinin önemine dair güzel bir örnek olarak ıstakozların büyüme hikayesine bir bakalım. Istakozlar sert bir kabuk içinde yaşayan narin, yumuşak hayvanlardır ve onların bu sert kabukları genişleyebilir bir özelliğe sahip değildir. Peki öyleyse bu ıstakozlar nasıl büyüyebiliyorlar? Istakozlar büyüdükçe kabukları onları sıkıştırıyor ve kendilerini baskı altında ve rahatsız hissediyorlar. Kendilerini olası tehlikelerden korumak için kaya oluşumlarının altına gidiyorlar, kabuklarını çıkarıp atıyorlar ve yeni bir tanesini üretiyorlar. Zamanla büyüdükçe, kabuk yine rahatsız edici bir hal alıyor ve tekrar aynı şeyi yapıyorlar. Istakozlar bunu birçok kez tekrarlıyorlar, onların büyümesine imkân sağlayan şey, rahatsızlık duymaları zorlantı yaşamalarıdır. Şimdi 7 yaşında bir çocuk düşünelim poposunu annesinin sildiği, ayakkabılarını ebeveyninin bağladığı yemeklerini ebeveyninin yedirdiği ödevlerini ebeveyninin yaptığı… Aşırı hizmet öfkeyi doğurur ve çocuğun gelişimsel zorlanmalarından onu aşırı korumakla alabileceği ve alması gereken sorumlulukları üstlenmesine engel olmak, doğrudan veya dolaylı yoldan gelişimine engel olmak demektir. Ebeveynlik çocuğu mutlu etme sanatı değil, doğru olanı yapma sanatıdır. Ebeveyn, ebeveyn olma rolü dışında bir birey olduğunu unutup varlığını görmezden geldiğinde, kendine de bir zaman ve alan açmadığında ortaya çıkan mutsuzluk ve iyi olmama haliyle de bir kısır döngüye girecektir.
Son olarak, her şeyi en doğru yapmaya çalışma konusuna değinelim isterim. Her şeyi kusuruz ve mükemmel yapmaya çalışmak, çocuğu da gerçek hayata adapte etme konusunda kafa karışıklığına itebilmektedir. Bir fanus içerisindeymiş gibi büyütülmeye çalışılan çocuk hayatın gerçeklerine çarptığında çok daha fazla zorluk yaşayacaktır. Her şeyden ve hayattan izole çocuk uyumlanamadıkça, normal gelişimsel zorluklardan çok daha fazla etkilenecektir. Ebeveynin sırtına aldığı her gereksiz yük hem kendi ebeveynliğinin hem çocuğun yaşam akışının hem de ebeveyn çocuk arasındaki ilişkinin doğallığını bozacaktır. Çocuğun ihtiyaçlarını karşılayıp, onu zararlardan koruma görevini yerine getirirken kendi ihtiyaçlarını da görmek, ebeveynliği de çok daha iyi noktaya taşıyacaktır. Böylelikle hem çocuk hem de çocuk ebeveyn ilişkisi çok daha sağlıklı bir akış içerisinde olacaktır.